Kötü dünya sendromu – I

BİR YANDA amaçsızlık ve anlamsızlık..
Üstün ve yüce bir aklın ürünü olan şu âlemin,
Kendi bulanık zihnimizde,
Abesiyet perdesine bürünüvermesi,
Bir anda her şeyimizi alıp götürüyor.
Makro âlem ile mikro âlemin arasında sıkışıyoruz.
Hikmetin zıddı ile karşılaştığımız korkusuna kapılıyoruz.
Hz. Muhammed’in (s.a.v) getirdiklerinin tam tersi,
Üstümüze üstümüze yağmaya başlıyor.
Her şeyin başıboş kalması ve yok olması ihtimali,
Derin bir çöküntüye yol açıyor.
Kötü dünya sendromu [1] beynimizi kemiriyor.
Bütün mahlukatın bize düşman olduğunu zannediyoruz.
İnanç sistemimizde oluşan boşluklar,
Yaratıcıya karşı duyduğumuz kuşkular,
Korku tümörleri,
Bağışlama yetimizi yitirmemiz,
Saldırganlık ve şiddet arazları,
Bütün insanlığımızı alıp götürüyor.
Tam bir felaket senaryosu ile baş başa kalıyoruz..

Diğer yanda ise İslam’ı huzur içinde yaşamak, [2]
Var olduğunu bilerek hayatına yön vermeye çalışmak gibi,
Ruha genişlik ve eminlik hissi veren bir hayat tarzı bulunuyor.
Bu yakada,
Yaratılıştaki İlahi gayeye uygun hareket etmenin,
Akla verdiği tatmin halini yaşıyoruz.
Gözümüzü her açtığımızda,
Hayatı hep yanı başımızda buluyoruz.
Bu hayatın anlamı üzerine kafa yorduğumuzda,
Karşılığında İlahi hikmetle [3] buluştuğumuzu idrak ediyoruz.
Hayata karşı kendimizi sorumlu hissediyoruz. [4]
İyi ahlak ve güçlü bir vicdana [5] sahip olmak gibi,
İnsani değerleri öğreniyoruz.
Bütün düşmanlıklar yerini dostluğa ve kardeşliğe bırakıyor.
Yaratılmışı sevmeye başlıyoruz Yaratan’dan ötürü.. [6]
Şiddetin her türlüsünü, [7]
Velev din adına bile olsa bin nefretle reddediyoruz. [8]
Bu sayede olgunlaştığımızı fark ediyoruz.
Sonsuzluk krizlerimiz [9] teskin olmaya başlıyor.
Ve öte âleme hazırlanmakta olduğumuz sonucuna ulaşıyoruz..




Dip Notlar:

[1]. Kötü dünya sendromu veya yaşamdan korkma olgusu.
Kötü dünya sendromu yaklaşımı,
Dünyanın eskiye kıyasla daha tehdit edici bir yer olarak algılandığını göstermektedir.
Medyadaki şiddete daha fazla maruz kalan bireyler,
Dünyayı daha karanlık ve kötülük dolu bir yer olarak görmeye,
Gerçekte olduğundan daha fazla şiddet dolu olarak algılamaya,
Şiddete kurban gidileceğine dair yaygın bir korku ikliminde yaşamaya başlamakta
Ve şiddete karşı katı olabilmektedir. (Bond, 2002)
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)
Özel Çalışma Grubu Sonuç Raporu

[2]. İslam’ı Huzur İle Yaşamak / Salih Özaytürk

[3]. Kime hikmet verilmişse,
İşte ona pek çok hayır verilmiştir..
Bakara Sûresi /Ayet: 269

[4]. Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi,
Müslümanlığının güzelliğindendir..
Tirmizî / Zühd / 11

[5]. Vicdan Kül Yutmaz I – II / Aykut Tanrıkulu

[6]. Yunus Emre

[7]. Şiddetin her türlüsü;
Ya dinsiz eğitimin sonucudur,
Yada yanlış din eğitiminin..

[8]. İnsan fıtraten,
Planlanmış bir şiddet eylemini haklı göstermeye çalışarak,
Vicdanını rahatlatmak ister.
Bu bağlamda,
İnsanların şiddet eylemlerini meşrulaştırmak için,
Kullandıkların argümanlardan bazıları dini özellikler taşımaktadır.
Böylece,
Şiddete meşruiyet kazandırılarak,
Şiddete başvuranın zihninde,
Davranışını şiddet hareketi olmaktan çıkarmakta,
Haklı ve gerekli bir eylem konumuna sokmaktadır.
Yani tarih boyunca dinler,
Onları içselleştirememiş insanlar tarafından,
Diğer birçok yanlış davranışlarında olduğu gibi,
Şiddet içerikli davranışları meşrulaştırmak için de kullanılmıştır.
Peki,
Neye niçin inandığını, neyi niçin yaptığını,
Çok iyi bilen bir insan tipini öngören İslâm dinine inanan insanlar,
Nasıl oluyor da şiddet ve saldırganlık,
Hatta terör eylemleriyle birlikte anılıyorlar?
İslâm öğretisi,
Saldırganlık ve şiddet eylemlerini ne kadar onaylıyor?
Yoksa barıştan ve güzelliklerden bahseden hiçbir din,
Muhataplarından acımasız,
Bencil ve yıkıcı bir şekilde davranmalarını zaten istememektedir.
Bu noktada dinlerin iki türlü etkisinden bahsedilebilir:
Bunlardan birincisi;
Şiddet ve saldırganlığı tetikleyici faktörleri kontrol altına almaya yöneliktir.
İslâmî açıdan bakacak olursak,
Örneğin;
Alkol ve uyuşturucunun yasaklanması,
Başkalarına zarar vermenin günah addedilesi,
Şiddeti tahrik eden yayınların kontrolü,
Tembelliğin hoş görülmeyip çalışma ve üretkenlik üzerine vurgu yapılması,
Sabır öğütlenerek engellenme,
Ve çatışmaların bir dereceye kadar metafizik beklentilerle ödünlenmesi..gibi.
İkinci olarak dinler,
Saldırganlık ve şiddetten koruyucu bir takım enstrümanlar geliştirerek,
Bilgi, hoşgörü, tolerans, sevgi ve barış üzerine vurgu yapmak,
İnsanları iyilik ve güzellikte yarıştırmak.. gibi,
Şiddet ve saldırganlık eğilimlerini kontrol altına almayı amaçlamışlardır.
Saldırganlık kavramı,
Günümüzde sadece yıkıcı ve tahrip edici davranışlar için kullanılmamaktadır.
Bunlar;
Başarısızlıklar karşısında kolay ümitsizliğe kapılmama,
Doğruluğuna inandığı fikirleri her ortamda savunma,
Gerek olumlu gerekse olumsuz duyguları karşısındakine rahatça aktarma,
Ve haksızlıklara direnme ve kendini koruma vb.. gibi,
Kişilik gelişimi açısından önemli davranışlardır.
Bu bağlamda aynı özelliklerin büyük çoğunluğunun,
İslâm dininin öngörmüş olduğu insan modelinde bulunması ise oldukça anlamlıdır.
Yani İslâm dini de,
Dürüst, çalışkan, ümitsizliğe kapılmayan, kendine güvenen,
Haksızlıklar karşısında susmayan vb.. özelliklerde bir insan modeli öngörmektedir.
Bu bağlamda,
İslâm tarihinde geçen ve Müslümanların taraf oldukları savaşların arka planında,
Benzer motiflerin bulunması da ayrıca dikkat çekicidir.
Bütün bu bulguları topluca değerlendirdiğimiz zaman,
Adı sıklıkla kılıç ve savaşla anılan İslâm dininin,
Hiçbir şekilde saldırganlık ve şiddeti tasvip etmediği,
Diğer bir çok dinde olduğu gibi tarihî süreç içinde birtakım yanlış anlama ve
Yorumlar sonucunda bu dine inananlar,
Birtakım şiddet olaylarına karışsa da,
İslâm tarihinin genelinde ve günümüzde,
Bu dinin şiddet ve savaş değil,
Sevgi ve barış dini olarak algılandığı anlaşılmaktadır.
Doç. Dr. Faruk Karaca

[9]. Sonsuzluk Krizi / Aykut Tanrıkulu

  09.12.2007

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut