Aynı yoldan ayrı ayrı gidenler

BUZLARIN ÜSTÜNDE ufak adımlarla yürüyen insanlar kimi zaman bir yere, kimi zaman birbirlerine yaslanıyorlar. Soğuğa ve buza rağmen yollara düşmüş kimseler var.

İşte böyle buzların her yeri kapladığı bir gün yine, kocaman binanın giriş kapısına ulaşabilenler, okları takip ederek yürüyorlar. Farklı farklı okları takip eden insanlar, nihayet gitmek istedikleri yere yaklaşıyorlar.

İki ayrı tabela: “Sağlam Çocuk Polikliniği” ve “Çocuk Hastaları Onkoloji-Kanser Hastalıkları-Bölümü” yazıyor üzerlerinde.

İki anne, iki çocuk burada yollarını ayırıyor.

Yollar ayrıldığında, suretler değişiyor. Kalbe hâkim duygular farklılaşıyor.

Bir tarafta şükür ve bast hali, bir tarafta dua ve hüzün hali...

İki anne, iki evlatla imtihan oluyor.

Birinin ciğerinde bir yangın var, diğerinin ise sürur ile dolu bir kalbi.

İki yolcu aslında iki anne. Ellerinden tuttukları emanetleri ile dünyanın yerlerinden bir yerde yürüyen... Yürüyen âlem-i bekâya. Yürüyen, hayatlarının merkezine oturttukları çocukları ile.

Ve bir doktor, bu iki anneyi de, başka pek çok anneleri de gören... Gördükçe anneleri, hayatın ne tür imtihanlarla insanların karşısına geldiğine biraz daha şahit olan...

Çocuk hastalıkları servisine girdiği günden beri, şimdiye dek hiç görmediği kadar çok hasta çocukla birlikte annelerine rastlamış. Kimi bebeklerin annesiz, çaresiz ve hasta olarak karşısına çıktığını da defalarca tecrübe etmiş bir doktor.

İmtihanın ayrı ayrı veçheleri...

Beş aylık bebeği doğduğundan beri hastaneden başka bir yerde kalmamış, toprağa uzun zamandır basmamış anneler var orada. Beş ay önce tanımadığı, yüzünü bile görmediği bebeğine, hasta olarak dünyaya geldiğinden beri, beş aydır sınırsız bir ihtimam gösteren anneler. Ne büyüktür sevgin ey Rabbim, merhametin ne büyüktür!

Hayatı tümüyle değişmiş, alıştığı, sevdiği, bildiği ve gördüğü şeylerin hepsi geride kalmış bu kimseleri gördüğünde, insan kendi hayatını sorguluyor.

Basit alışkanlıklarımızın, günlük rahatlıklarımızın elimizden alındığı zamanlarda gösterdiğimiz tepkileri ve büründüğümüz kasvetli halet-i rûhiyeyi düşünüyorum, bir de hayatın başka cephesinde neler yaşandığını...

Kimilerinin hakiki dertlerini, kimilerinin de dertsiz başlarına dert edindiklerini...

Kimsesizler yurdundan gelen zatürree olmuş bebeklerin bir refakatçileri olmadığını görmek, annesiz bebeklerle kucaklaşmak, ağlayanların bir kucakta sustuğunu görmek neler hissettirir insana...

İnsan neye ağlayacağını, ne şekilde dua edeceğini şaşırır onların o hallerini gördüğünde…

Sahipsiz, sevgisiz bunca çocuk, bunca yaralı varken, okşanacak yetim başlarının nicedir bir el ile karşılaşmadığını görmek, insanın büyüttüğü dertlerini unutmaya yeter de artar bile.

Tolstoy’un İnsan Ne ile Yaşar hikayesi, bir bebeğin yaşaması için anne ve babaya muhtaç olmadığı anlatmıştır hani. İnsan yaşamak için bir tek Allah’a muhtaçtır. Allah kimsesizlerin kimsesidir.

Ama ya anneler, babalar? Kendilerine gönderilen emanet yavrularına onlar muhtaçtır belki. Onlar bu sevgi ve merhameti hissetmeye muhtaçlar. Hastane koridorları öyle söylüyor.

Zahiri hüzünlü annelerin kalplerinin ne denli büyük ufuklara yelken açacağını kimse bilemez.

Şefkatle erimiş bir geçmiş zaman manzarasının her hatasını ayrı yıkayıp temizleyecek gözyaşlarının pıtır pıtır düşmesi üzmez kimseyi. Mutlu eder. Birlikte bir-iki yaş da gözyaşlarını izleyenin gözlerinden düşer.

Elleri koynunda annelerin. Yaşadıkları imtihanla, kalbine yönelip Allah’ın ilminden nasiplenebildiği kadar nasiplenen ve sonra elini koynundan aydınlanmış, ışıl ışıl bir el ,yani bir Yed-i Beyzâ olarak çıkaran Musa aleyhisselam gibi çıkar inşaallah anne elleri. Bu ışıltıyla bu imanla pür-nur olur bebeklerin de ömürleri...

Rabbim, imtihan sırrını kavrayıp elini kalbine değdiren tüm kulların ellerini inayeti ile birer yed-i beyzâ eylesin…

  18.02.2006

© 2021 karakalem.net, Rabia Nazik Kaya



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut