Küçük hayatlar

EVE DÖNÜYORDUM. Yolun ortasında bir muz kabuğu gördüm ve onu farkedemeden yoldan geçecek olanları düşünerek ayağımla duvarın kenarına iteledim.

İçimden bir ses “Eza veren birşeyi yoldan kaldırmak da imanın bir şubesidir” hadisini bana hatırlarken, bir diğer ses “Böyle ayrıntılara takıldığın için asla büyük adam olamayacaksın” dedi.

Diğer ses, ‘büyük adam’ denildiğinde, Hz. Peygamber’den daha büyük kimin olabileceğini sorarak ona çıkıştı.

Oysa ötekinin kasdı, siyasetin, ticaretin büyük adamlarıydı; hani o televizyonlarda, gazetelerde görmeye alışık olduğumuz türden kişilerdi.

Lâkin, içimdeki diğer sesin bu noktada dahi itirazı vardı. Hz. Peygamberin bütün dünya karşısında iken bir avuç insanla Yesrib’i ‘Medine’ye dönüştüren ve bir bütün olarak İslâm’a düşman Arap yarımadasını bir bütün olarak İslâm’ın müntesibi kılan büyük fütuhatını hatırlattığı gibi, onun peygamberlik öncesi başarılı ticaret hayatını da hatırlattı.

‘Meyelân-ı hayr’ı hayatımıza taşıyan ‘fıtrat-ı zîşuur’ olarak vicdan ile ‘meyelân-ı şerr’i hayatımıza nakleden nefs-i emmâre arasındaki bu mücadele devam ededursun, ben yol boyu derin düşüncelere daldım.

‘Büyük’lerin görmezden geldiği küçük hayatlar vardı düşüncemin odağında. Büyüklerin büyük hesapları içinde, solda sıfır görülmese bile, küsurat sınıfına yazılan hayatlar sözgelimi... “Biri ölse, bini gelir” edebiyatına kurban edilen küçük hayatlar...

Oysa, o büyüklerin gözünde ‘küsurat’tan sayılan hayatların hiçbiri, gerçek Büyüğün, mutlak Büyüğün, Kebîr-i Zülkemal’in, Mütekebbir-i Zülcelâl’in, Aliyyu’l-Azîm’in indinde o kadar büyük ve o kadar değerliydi ki...

İnsanı kâinatın bir özeti, bir ‘âlem-i asgar,’ bir ‘mikrokozmos’ olarak yaratan Rabbü’l-âlemîn’in indinde, haksız yere bir cana kıyan bütün insanlığa kıymış gibi addedilmekteydi.

Âlemlerin Rabbi nazarında, küçük hayatlar da, onları bütün kâinatla irtibatlandıran ‘hayat’lılıkları hasebiyle kâinat kadar değerliydi...

Keza, bu dünyanın büyüklerinin nazarında ‘önemsenmeye değmez’ bulunup kolayca hoyratlığın ve tekebbürün hedefi kılınıp kırılan küçük kalblerin, âlemlerin Rabbi nazarında çok büyük bir değeri vardı. Mazlumun âhının arşa kadar erişmesi bu sırdandı. Hele ki bu küçük kalb bir mü’minin mazlum kalbi ise, iş daha da katmerleniyordu. Zira, o küçük kalb, ‘âyine-i Samed’ hükmündeydi; O’nu şu koca âlemden de daha derin, daha geniş ve hakkalyakîn mertebesinde tanıyıp tanıtma istidadında idi.

Bir muz kabuğuna eşlik eden bu düşünceler ışığında, küçük hayatlara ve küçük kalblere ilişkin Kur’ânî hikmetler ve nebevî sözler hâfızamdan zihnime akıp durdu yol boyu.

Büyük hesapların, büyük projelerin görmezden geldiği küçük hayatlara, küçük kalblere, ‘ayrıntı’lara dair düşünceler...

İçimdeki ikinci sese hak verdim.

Doğru söylüyor. Ben büyük adam olamam. Ben büyük düşünemem.

  01.12.2005

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut