‘Gar-ı hıra’ doğrudur

I.

İSLAM tarihinin en önemli olaylarından biri de, Mekke’den Medine’ye göçtür. Hicret olarak anılan bu olay, sonuçları itibariyle ebediyen söndürülemeyecek olan İslam güneşinin de en kritik dönemecidir.

Öylesine kritiktir ki, Müslümanların tarih yaprakları Allah resulünün hicretiyle birlikte sıfırlanmış ve hicri takvime başlangıç olmuştur. 1425 sene önce vuku bulan bu olayı siyer kitapları kısaca şöyle özetler:

Mekke müşriklerinin hakkında verdikleri ölüm fermanı Cebrail vasıtasıyla resul- i ekrem’ e bildirilince, Mekke’yi terk etme emri de bu arada gerçekleşir. Kendisini katletmek için evinin önünde pusu kuran kalabalığın arasından Ya-sin suresinin ilk ayetlerini okuya okuya geçen Hz. Muhammed, yanına mağara arkadaşı Ebubekir’i de alarak Medine’ye gitmek üzere yola koyulurlar. Önlem olarak da, doğruca Medine’ye yönelmeyerek gizli bir mağara da birkaç gün konaklarlar.

İslam tarihi kitaplarında, ağzı örümcek ağıyla örülerek Allah resulü ve mağara arkadaşının mucizevi bir şekilde korunduğu bu yerin adı, ‘Sevr mağarası’ olarak geçer.

Risale-i nur’da ise, peygamberimizin bin bir mucizesinin anlatıldığı Mucizat-ı ahmediye risalesinde, ilgili olayın geçtiği mağara ‘‘gar-ı hıra’’ olarak belirtilmiştir.(1)

İlk bakışta, akla sehiv ve hatalı bir yazılım gibi gelen bu farklılığın hikmeti, uzun zaman nazarımda kapalı kaldı. Hıra mağarasını, ilk ayetlerin indiği yer olarak biliyordum. Ta ki, Emirdağ Lahikasında aynı ifadeye tekrar rastlayıncaya kadar!..

Ankebut suresinin 41. ayet tefsirinin anlatıldığı bir mektupta (2) adı geçen mağaranın ‘gar-ı hıra’ olduğu tekrar zikrediliyordu.

İşin ilginç yanı; ilgili konu, Bediüzzaman’ın Mucizat-ı ahmediye risalesini TASHİH (3) ettiğini söylediği bir pasajda geçiyordu. Yani, çoğaltılan risaleleri gözden geçirdiği, hata ve noksanlarını düzelttiği bir çalışma anında ifade etmişti ‘gar-ı hıra’ yı..

Bediüzzaman gibi asra damgasını vurmuş bir alimin gözden kaçıramayacağı kadar önemli bir ayrıntıydı bu. Bütün siyer kaynakları ‘sevr mağarası’ derken, Bediüzzaman ise ısrarla ‘gar-ı hıra’ diyordu. Demek bu farklılığın kaynağı, kesinlikle hatalı bir baskı / yazım hatası olamazdı.

Öyleyse geriye iki ihtimal kalıyordu : Ya Bediüzzaman hazretleri sehven böyle söylemişti, ya da gerçekten kaldıkları mağaranın adı hıraydı..

Emirdağ lahikasındaki adı geçen mektuptan bir önceki sayfada(4) ise, Bediüzzaman başka bir hadis-i şerifi naklederken, hiç de böyle bir yanılmayı yapmayacak mükemmellikte bir hafızaya sahip olduğunun ipuçlarını veriyordu: Kırk bin başlı bir meleğin, her başında kırk bin dil ile, her dilinde kırk bin tesbihatı aynı anda yapmasını izah ederken, ezberden bir hesapla ‘..demek 64 trilyon tesbihat söyler.’ diyebiliyordu.

II.

Oysa bilmem kaç sene üniversite tahsili yapmış olan ben, aynı sonucu ancak elime bir kağıt- kalem alarak hesaplayabilmiştim.

Bu kadar harika bir hafızanın yanıldığını veya yaşlanmaya bağlı unutkanlığını düşünmek çok saçmaydı. Zira, kuruşların hüküm ferma olduğu 1950’ lerde, bırakın trilyonun ne anlama geldiğini, trilyon kelimesini ömrü hayatında duyanların sayısı bile bir elin parmaklarını pek geçmiyordu. Üstelik, bir konuşma esnasında defaten yapılıvermiş bir hesaptı ve muhasibin zeka ve hafıza potansiyelini aşikar bir şekilde ortaya koyuyordu.

Şu durumda Bediüzzaman’ a göre, resulullah ve ebubekir-i sıddık’ın saklandığı mağaranın adı gar-ı hıradır, sevr mağarası değil.. desek yanılmış olmuyorduk.

Bu ayrıntının gelecek nesiller açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Nasıl dünya ihtiyarladıkça kuran gençleşiyorsa, onun şaşmaz bir tefsiri olan risale-i nurların da zamanın geçmesiyle daha bir berraklaştığına tanık olmaktayız.

Örneğin, daha düne kadar güneş sisteminin 9 gezegenden oluştuğu söylenirken, Bediüzzaman ısrarla 12 gezegenin varlığından bahsetmektedir(5). İlginçtir; 10. gezegen, ocak 2005 de tespit edilmiş bulunuyor..

Yine, ay da hayat olmadığını ve insanoğlunun aya ayak basacağını daha 1930 larda kırk yıl öncesinden bahsetmiştir(6). Malumdur ki, 1969 da insanoğlu aya ayak basmıştır.

Bir diğeri de, ‘kara ölüm’ olarak tanımlanan AIDS mikrobunu, daha 1905 de yazdığı bir risalede haber vermiştir(7).

Her geçen gün risale-i nuru haklı çıkarmıştır, öyle de devam etmektedir..

‘Gar-ı hıra’ doğrudur..

Bunu zaman gösterecektir..




DİPNOTLAR :

1. Mektubat / 19.mektup / sayfa 152

2. Emirdağ Lahikası / II. Kısım / sayfa 127

3. Tashih : düzeltmek, doğru hale getirmek../ Lugatçe / sayfa 687

4. Emirdağ Lahikası / II. Kısım / sayfa 124

5. Sözler / sayfa 672 , Lemalar / sayfa 309 ve 358 , Şualar / sayfa 36 , Asayı Musa / sayfa 197

6. Sözler / 24. söz / sayfa 315

7. Şualar / 5. şua / sayfa 497

  14.11.2005

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut