Sıradışı Bir Kaya belgeseli üzerine notlar

Zeyneb Hafsa

Bir yaratıcının varlığını idrak etmek için yeryüzündeki pek çok ayetten biri de kevni yani tabiat ve çevreye ilişkin olanlardır. Her ne kadar bu amaçla yapılmasa bile bu amaca dolaylı olarak çok katkıda bulunduğunu düşündüğüm bir belgeselden bahsedeceğim bugün: One Strange Rock (Sıradışı bir Kaya) isimli belgeselden öne çıkan hususları sizlerle paylaşacağım.


NEFES (BREATH) adını taşıyan ilk bölümdeki en önemli vurgu, oksijene dairdir. Dünyada tamı tamına %20.95’lik bir oksijen miktarı mevcuttur. Bu artarsa problemli olabileceği gibi bunun azalması da sorunludur. Nitekim insanların bugün dünyada yaşayabildiği en yüksek yer olan La Rinconada’da (Peru) insan ciğerlerinin ihtiyacından daha az oksijen olduğu için yöre halkının pek çoğunda solunumla ilgili problemler mevcuttur. Dünyadaki oksijen döngüsü ise şöyle sağlanmaktadır: sudaki canlıların ürettiği oksijenin rüzgarla taşınması, Amazon’da bir yüzen nehir haline gelişi -Amazon’a bu yüzden dünyanın akciğerleri denmektedir aslında-, buzullardaki canlıların oksijen üretimi ve bunların ölümüyle tuz çölüne taşınması. Bunlardan hareketle anlaşılacağı üzere yeryüzündeki oksijen miktarı dengeli ve insanın güzelce yaşaması için tamı tamına uygun olandır. Ayrıca yeryüzündeki bu oksijen miktarını dengede tutmak adına birbirinden çok farklı yerlerdeki pek çok canlı katkıda bulunmaktadır.

Fırtına (storm) adını taşıyan ikinci bölümde dünyanın bilinen 4.6 milyar yıllık ömründe önce gaz ve toz bulutu oluşundan bahsedilmektedir. Patlamalar birleşmelere ve daha büyük patlama ve birleşmelere yol açıp yüzeyi yani sert kayayı oluşturmuştur. Ama bir önceki bölümde de bahsedildiği gibi su, asıl unsurdu. Bu sert kayanın güneşten uzaklığı ise yine tam bir denge üzere gerçekleşmiştir, ne çok sıcak ne çok soğuk. Suyun 3 hali (gaz, sıvı ve katı) arasındaki değişimler ise dünyadaki ısı dengesini korumaktadır. Aya gelince, bu aslında bizim yüzeyimizden kopmuştur. Bu yüzden yüzeyi bizimkine benzemektedir. Ve bu sebeple bizi etkilemektedir de. Örneğin tam dolunay halinde iken yeryüzündeki su seviyesini yükseltmesi gibi. Ayla çarpışmadan sonra dünya hızlıca dönmeye başladı. Başta 5 saatte tamamlıyordu bu dönüşünü. Sonra dışarıdan gelen etkilerle yavaşladı, gün 24 saat oldu. Ayla çarpışma aynı zamanda dünyayı güneşe karşı 23 derece eğdi. Bu, 6 ayda bir dünyanın diğer yarım küresinin ısınmasını sağlamaktadır. Yine fark edileceği üzere, gerçekleştiği düşünülen bütün olaylar, yeryüzünün insana uygun hale getirilmesine yönelik olmuştur, hem de tam kararınca.

Bir kere ortaya çıkış olduktan sonra yaşadığımız gezegende korunma (shield) önemli bir unsur haline gelmiştir. Özellikle de yeryüzünün, dışındaki koca evrende gerçekleşenlerden korunması… Bu ihtiyacın başında da güneşe karşı korunma gelmektedir. Bu korunma sayesinde güneşin ne elektromanyetizmi (kuzey ışıkları önlüyor bunu), ne ışığı (ozon önlüyor), ne ısısı -ki volkanlar da CO2 ile katkı vermektedir (oksijen ile önleniyor)- bize zarar verebilmektedir.

Sonuçta, ortaya çıkış (Genesis) şöyle özetlenebilir; yıldız tozu (stardust), artı ışık (sıcaklık) ve artı elektrik…

Hayatın devamı ve gelecek

Ortaya çıkıştan sonra yeryüzündeki yaşamda vakit geçiren insanoğlunun aklına şu soru gelmektedir: Hayatın devamlılığı (survival) ne olacaktır? İnsan için ölümün kaçınılmazlığı her yerde kendisini göstermektedir. Ki yeryüzü bu zamana değin 5 büyük yok oluş yaşamıştır. Fakat her defasında hayatta kalanlarla devam edilmiştir. Ve ortaya çıkmıştır ki yeryüzündeki farklılık önemlidir zira her şey aynı olsa idi tek bir şey herkese, her şeye zarar verirdi. Ölen şeyler ise hayatta yeniden bir döngüye girmektedir. Aynıyla ya da başka bir şeye hayat vererek…

Eğer hayatta kalmamız zorlaşır ve kaçış (escape) gerekirse ne olacaktır? Dünyaya bir şey olursa ne yaparız sorusundan hareketle “b planı” olarak kaçış planları hazırlanagelmiştir. Dünyaya benzer yapısından dolayı -fakat su ve bitki yoktur- Mars şu an için en yakın seçenek gibi gözükmektedir. (Mars’taki hayata benzer bir örnek için Fas’taki Ben Haddou gösterilmektedir). Fakat öncelikle oraya gitmesi zordur. Çünkü iki hareket eden cisim arası ulaşıma dayanmaktadır. İkincisi, oraya gidince şu gibi hususlar açısından insanların hayatta kalması zor olacaktır; bakterilerin atakları (buna alternatif şeyler aranmaktadır. Okyanus yengeci mavi kanıyla bakterileri öldürmektedir örneğin), yer çekimi (insan bedeni aşağı ve yukarıyı anlamayınca dengesini bile sağlayamamaktadır. Kemikleri bile zayıflamaktadır!), nükleer patlamalar -ki bunun sonunda mutasyon söz konusu olabilir- ve ruhsal sağlık. Tabi günün sonunda şu önemli soru gündeme gelmektedir: oraya gidince biz, biz olacak mıyız?

Yuvamız

Terraform bölümünde dünyanın değişik yerlerinde besin olarak var olan yosunun (lichen) ne kadar önemli bir besin kaynağı olduğundan bahsediliyor. Çünkü balıklara yem oluyor. Balıklar bunu yiyip dışkı elde ettiğinde bu dışkılardan kumsal adalar dahi oluşuyor! Fakat maalesef belgesel bu muhteşem döngüye ancak “accident” (kaza) demekle yetinmektedir. Ve bitkiler genel anlamda dünyanın yeryüzeyinin şekillenmesinde çok etkin rol oynuyorlar. Bitkilerin bu etkinliğine dair örnek olarak Angkor Wat ve Hashima Adası’na bakılabilir.

Alien (Yabancı) adlı bölümde şu gerçeğe işaret ediliyor: bu dünyadaki hayat kompleks hale gelmeyebilirdi. Bunu zorunlu kılan bir şey yok. Oysa bugün 8 milyondan fazla tür var yeryüzünde. Dünyadaki çoğunluk canlı “basit” tek organizmalıdır (bakteri gibi) ve neredeyse ne bulurlarsa yiyorlar. Dünyadaki bu yaşam türleriyle besin türleri arasında ciddi bir ilişki vardır. Örneğin ikinci dünya savaşından kalma uçakların olduğu denizde, o metallerin üzerinde mikroplar gelişiyor. Gelişim için ise enerji ihtiyacı var. Dünyadaki bu ihtiyaç volkanik patlamalar ve şimşeklerle sağlandı. Ve tabi güneşten… Bitkilerimiz de bu yüzden yeşildir, çünkü aslında güneş yeşildir!

Uyanış (awakening) bölümünde bütün buraya kadar sayılanların çok çok ender gerçekleşebilen şeyler olduğunu kabul edip bunun bir şans, denk gelme, imkansız şeylerin gerçekleşmesi olduğunu dile getiriyor belgesel ve son olarak Home (ev) bölümüyle bitirip bu bölümde biraz da sosyo-politik bir mesaj veriyor ve dünyanın yukarıdan, dışarıdan bakılınca ne kadar sınırlardan arınmış olduğunu, herkesin ve herşeyin birbiriyle ne kadar ilgili ve bağlı olduğunu anlatıyor.

On bölümün hâsılası

Yazının başında da belirttiğim gibi, kainata dair ayetler önemli ayetlerdir. Bugün bu ayetleri apaçık görünür hale getiren pek çok imkana sahibiz. Hubble ve James Webb Teleskobu ya da uzay araçları gibi. Bu yazıda bahsi geçen One Strange Rock adlı belgesel, 10 bölümüyle bu kevni ayetlere dair güzel bir genel görünüm ortaya koymaktadır. Fakat belgeseli hazırlayanların ontolojik duruşunun farklılığına binaen bugüne kadarki oluş, bitiş ve günümüzdeki hareketlilik ancak “şans” gibi kavramlarla geçiştirilebilmektedir. Bu tarz yapımların ve bunların dayandığı pozitif bilimlerin söyleyeceği önemli bilgiler vardır. Fakat bunların ilave şeyler söyleyemeden durduğu bir yer var elbette: tüm olan bitenin gerçekten ne sebebe binaen var olduğu…

  03.10.2022

© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut