HEPİMİZ "ZAMANDA yolculuk" yapıyoruz aslında, filmlerdeki bilim kurgudan iki farkla: birincisi; zamanı biz seçemiyoruz, buna bağlı olarak ikincisi; ileri geri değil, sırayla geçiyoruz günlerden, aylardan, yıllardan.
Zaman cisme başka, kalbe ve ruha başka türlü tesir edip ilerliyor saat yönünde. Cisimlerimiz bulunduğu güne, saate ve belki “an”a hapsolmuşken, kalbimiz, ruhumuz ve hayalimiz “an”la birlikte geçmiş ve geleceğin geniş dairesinde yaşıyor.
Ruhumuz bir taraftan geçmişten gelen teessüflere of çekerken, diğer taraftan gelecekten gelen tasalarla, endişelerle doldurulmuş ağır bir yük küfesinin altına giriyor. Giden geçmişin ve gelmemiş geleceğin bütün yükünü “an”ın omzuna almakla kalb sıkışıyor, ruh boğuluyor, hayal ise kurduklarına pişman oluyor.
Bir zaman makinesi icad edip, geçmişten ya da gelecekten seçtiği bir zamana yolculuk etmek istemesi boşuna değil insanoğlunun.
Deştikçe ruha elem veren, dile keşke dedirten yaşanmışlıkların muhayyilemizde tekrar tekrar dönüp durmasının verdiği ızdırabı bitirmek için geçmişin o anına tekrar dönmek istiyoruz. Şöyle yapsaydım böyle olmazdı, böyle yapmasaydım şöyle olurdu kurgusunun dilde lafza dökülmüş hali olan keşkelere bir son vermek istiyoruz. Her şeyi, olmasını asla istemediğimiz hale getiren o günü, o saati bir daha yaşamak, ama başka türlü yaşamak tek derdimiz. “Ah keşke bir kez olsun tekrar dönsem o güne. Ah ki ah.” cümlesine benzer bir teessüf lafzı kaçımızın dilinden dökülmemiştir?
Düşündükçe, hayal ettikçe hiçbir şekilde tümüyle kontrol altına alamayacağımızı gördüğümüz geleceğin bizim için hangi acıları, hangi hüzünleri bağrında sakladığını bugünden bilmek istiyoruz. Bir de o günlere gitmek istiyoruz zaman makinemizle. Bizi eleme, hüzne gark edecek hatalarımıza gelecekten bakıp bugünümüzü ona göre yaşamak, yapacağımız yanlışları hiç yapmamak tek dileğimiz. “Bir yıl sonra nerede, ne halde olurum?” cümlesine benzer bir endişe lafzına kaçımızın kulağı şahitlik etmemiştir?
Keşkelerin girdabına kapılan incinmiş ruhumuz, geri getiremeyeceği bir zaman dilimini hayalin perdesinde tekrar tekrar oynatmakla, kırılmış bir elle intikam almaya çalışmak misali kendi kendini daha ziyade boğuyor.
Acabaların belirsizliğinde karanlık bir geleceğe bakan kalbimiz, gelmemiş günlerdeki henüz yaşanmamışların elemini bugüne taşımakla, ümitsizlik zindanlarında çürüyor.
Ruhumuz, kalbimiz ve hayalimizle birlikte cismimizi de maziye ya da müstakbele götürecek bir zaman makinemiz yok ve hiç olmayacak. Geçmişin ve geleceğin birleştiği tam şu günde, şu saatte kazaya rıza ve tevekkül kuşanmaktan, rahmet-i ilahîyeden ümitvar olmaktan başka bir şey değil bize düşen. Bir de sabretmek ve sabır içinde şükretmek.
Sabır yakıcıdır ama tevekkülün serinliğiyle teskin edebiliriz onu. Şükür kanaattir ama ümidin vereceği şevkle bereketlendirebiliriz onu.
Bir daha gelmeyecek geçmişe keşkelerle dönmeye çalışmak, henüz gelmemiş geleceğe evhamlı acabalarla, gereksiz endişelerle gitmeye çabalamak, tek sermayesi şimdi olan insan için akıl kârı değil.
Zamanı Yaratan böyle takdir etmiş düzeni; sırayla geçiyoruz günlerden, aylardan, yıllardan. Ve her anı sadece bir kez yaşıyoruz. İmtihan da bu değil mi zaten?
oktaygokkoca@hotmail.com
© 2021 karakalem.net, Oktay Gökkoca