1900-1992 YILLARI arasında yaşayan ve asıl adı Leopolde Weiss olan Esed'in hazırladığı "Kur'an Mesajı" isimli meal tefsirin önsözünde bu hidayet öyküsü şöyle anlatılıyor:
"1926 yılının sonbaharında bir gün Berlin metrosunda seyahat ederken gördüğü yüzlerin istisnasız hepsinin derin ve gizli bir acıyla kasılı olduğunu müşahede etti. Duyduğu sarsıntıyla bunu yanındaki eşi Elsa'ya açtı. Elsa şaşkınla "bir cehennem azabı çekiyorlar sanki... Acaba kendileri bunun farkındalar mı?" cevabıyla onu tasdik etti. Esed bu acıları ve ızdırabları insanların gerçeksiz, inançsız ve fasılasızca refah peşinde olmalarına bağlar.
Eve döndüklerinde masada açık kalmış Mushaf'ı gördü. Kapatıp kaldırmak için uzandığında gözü Tekâsür suresine ilişti. Birden surenin o gün metroda yaşadıklarının tam bir yankısı olduğunu hissetti ve şunları düşündü:
"Bütün çağlarda insanlar tamahı, açgözlülüğü tanımışlardır; ama tamah ve açgözlülük başka hiçbir çağda bu gün olduğu kadar... ciğer sökücü bir hırs halinde kendini açığa vurmamıştı... İnsanların boyunlarına binmişti ifrit; kamçısını tam yüreklerinin başına indiriyor ve uzaklarda alayla göz kırpan yalancı hedeflere doğru dehliyordu onları...
Ne kadar hikmetli olursa olsun bir insan, yirminci yüzyıla özgü bu acılı koşuyu kendiliğinden bilemez. Böylesine hakim bu perdeden, böylesine apaçık bir üslupla dile getiremezdi. Hayır, Kur'an' da konuşan, Muhammed (s)‘in sesinden daha güçlü, daha yüksek bir sesti ve bütün zamanları aşarak ulaşıyordu insan kulağına..."
Gerçekleşen gençlik rüyası
Esed bu olaydan kısa bir süre sonra Elsa ile birlikle Müslüman olduğunu açıkladı. Böylece on dokuz yaşlarındayken görüp çoktan unutmuş olduğu bir rüya tecelli etmişti: Bu rüyada Esed, içinde bulunduğu bir metro treninin yeraltından çıktıktan sonra saplandığı sonsuz ufuklu bir batakta, az ötede çökmüş duran ve kendisini beklediğini hissettiği, yüzü örtülü kısa kollu harmanili binicisi olan bir devenin terkisine binerek, saat, gün, ay, kısaca zaman kavramını yitirecek kadar uzun bir yolculuk sonunda, yakmayan fakat kör edici parlaklıktaki bir beyaz ışığa vardığını görmüş ve tasvir edilemez ahenkteki bir sesin ‘Burası Batı'nın en uç şehri' dediğini işitmişti. Yıllar sonra, rüyasındaki binicinin Hz. Peygamber, ışığın kavuştuğu iman, işittiği sözlerin ise Batıdaki hayatının sona ereceğinin habercisi olduğu tefsiriyle karşılaşacaktır.
Tekasür'ün mesajı
Genelde insanın sınırsız ihtirasına ve daha özelde de, içinde bulunduğumuz teknoloji çağında bütün insan topluluklarını baskısı altına alan eğilimlere ışık tutan Tekasür suresinin Esed'i etkileyen meali şöyle:
TEKÂSÜR SÛRESİ
- Bir aç-gözlülük saplantısı içindesiniz,
- mezarlarınıza girinceye dek (süren).
- Ama, zamanı geldiğinde anlayacaksınız!
- Evet, evet! zamanı geldiğinde anlayacaksınız!
- Hayır, [onu] tartışılmaz bir kesinlikle anlasaydınız,
- [cehennemin] yakıcı ateşini mutlaka görürdünüz!
- Sonunda onu keskin bir gözle mutlaka göreceksiniz:
- ve o Gün hayatın nimetleri(ne karşı yaptıklarınız) için mutlaka sorguya çekileceksiniz